28 Temmuz 2016 Perşembe

Italo Calvino - Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu


Merhaba!

Bugün İtalyan edebiyatının ünlü yazarlarından Italo Calvino'nun Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu kitabından bahsedeceğim. Kitabı dün bitirdim ve hala etkisindeyim. Öyle ki; şu an okuduğum kitaptaki -Karanlığın Yüreği- hikayenin öncesinde sanki Calvino'nun romanının izleri varmış gibi hissediyorum kimi zaman.

Öncelikle belirteyim, bu benim ilk Calvino kitabım. Calvino, Tezer Özlü nedeniyle okumayı çok istediğim bir yazardı ve ilk hangi kitabını okuyacağıma bir türlü karar veremiyordum. Sonra Ölmeden  Önce Okunması Gereken 1001 Kitap arasından kendime bir liste yaptım ve tesadüfen içerisine bir Calvino kitabını da ekledim. İyi ki eklemişim. 

Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu, ucu bucağı olmayan, içerisinde pek çok aforizmayı barındıran bir kitap. Satın aldığı romanı baskı hatası nedeniyle yarım bırakmak zorunda kalan ve doğru baskıyı satın almak için uğraşırken kendini 10 farklı romanın içinde bulan bir okurun hikayesini anlatıyor Calvino. Okurken kimi zaman heyecanlanacak, kimi zaman da geçmiş sayfalara dönme ihtiyacı duyacaksınız.

Uzun süre sonra bu kadar özgün ve farklı bir kitap okuduğum için çok mutluyum. Umarım Calvino'nun diğer kitaplarını da bu kadar çok severim. 

Kitap hakkında ipucu verip tadını kaçırmamak için sizi kitap alıntıları ile başbaşa bırakıyorum. :)

Italo Calvino - Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu Kitap Alıntıları

"Hayat bir koku alışverişinden başka bir şey değil."

"Dünya parçalanıyor ve beni de kendi çözülmesinin içine çekmeye çalışıyor." 

"İnsan adını değiştirmeyi başaramadığı gibi geçmişini de değiştiremez."

"Bütün öykülerin vardığı sonuç şudur: İnsan tek bir hayat yaşar, tek bir tane; dokunmuş olduğu ipliklerin seçilemediği keçeleşmiş battaniye misali, hayat tekdüzedir, kendiyle aynıdır."

"Olmamış olması gereken bir şeyin ön­cesindeki ana döneceğiz diye saatleri ve takvimleri geri döndür­me takıntısına kafa yormanın manası yok."

"Okumak yalnızlıktır."

"Bütün öykülerin ana fikrinin iki çehresi vardır: hayatın devamı; ölümün kaçınılmazlığı."


21 Temmuz 2016 Perşembe

Patrick Süskind - Güvercin



Merhaba!

Sizlere bir günde kolayca okuyup bitirebileceğiniz uzun öykü ya da kısa roman olarak nitelendiren bir kitaptan bahsedeceğim bugün. Koku romanıyla insan psikolojisinin en karanlık yanlarını bize gösteren Patrick Süskind, Güvercin'de de yine kendi halinde, yalnız yaşayan bir adamın iç dünyasına davet ediyor bizi. 

İçine kapanık, yalnız yaşayan, asosyal bir adamın, bir sabah kapısının önünde bir güvercin ile karşılaştıktan sonra başına gelenleri anlatan kitapta; tepkilerimizin, düşüncelerimizin ve iç güdülerimizin bizi "normal"den nasıl da kolayca sıyırabileceğini görüyoruz. Baş karakter Noel'in zaten "normal" olmadığını söyleyip kolaya kaçanlar da olacaktır ancak bana kalırsa hepimizin zayıf ve anlaşılmaz tepkileri, düşünceleri var.

Özetle, güvercin, ilginç bir kitap. Bu kesinlikle yadsınamaz. Okurken saçma bulduğunuz halde yine de merakla sayfaları çevirdiğiniz anlar yaşayacaksınız. Eminim.

Ama sonunda benim gibi küçük bir hayal kırıklığı mı yaşarsınız yoksa "Böyle bitmesi en doğrusu." mu dersiniz orasını bilmiyorum. Ama çok merak ediyorum. Kitabı okuyanlar varsa yorum bırakarak merakımı giderebilirler. :)

Bir sonraki kitapta görüşmek üzere!

Sevgiler!

En Son Yayınladığım Kitap İncelemesi ve Kitap Alıntıları İçerikleri





20 Temmuz 2016 Çarşamba

Honoré de Balzac - Goriot Baba


Merhaba!

Ölmeden Önce Okunması Gereken 1001 kitap listesinde yer alan bir kitapla daha karşınızdayım! Bu listeden rastgele seçip hazırladığım ilk 16 kitaplık mini listeyi bitirmeme sadece 6 kitap kaldı. Aşağıda o listeyi paylaşıyor olacağım. Renkli yazılmış kitap isimlerinin üzerine tıkladığınızda kitap ile ilgili hazırladığım içeriklere ulaşabilirsiniz.

Gelelim Goriot Baba'ya.

Goriot Baba, ünlü Fransız yazar Balzac'ın en meşhur kitaplarından biri. Ama bundan da önemlisi yazarın bugüne kadar oluşturduğu eserlerinin tümünü kapsayan "İnsanlık Komedyası" projesinin en önemli ve merkezdeki kitabı. Aşk, sevgi, aile, dostluk gibi kavramların; para, şöhret ve pek çok dünyevi zevkler ile ne gibi değişimlere ve yozlaşmalara uğradığını anlatan bu seride, aynı zamanda dönemin Fransa'sını da rahatça gözlemleyebiliyorsunuz. 

Goriot Baba da tüm özellikleri kapsıyor ve bir babanın kızları için yaptığı fedakarlıkları, kimi zaman yoğun ve abartılı bir şekilde okuyucuyla paylaşıyor. Bu hikayede merkezdeki olaya ve ana fikre, büyük şehre tutunmaya ve kolay yoldan zengin olamaya çalışan bir gencin hikayesini de ekliyor Balzac. Diğer karakterleriyle de toplumdaki portreleri çıkarıp dönemi ustalıkla betimliyor. 

Dilerseniz aşağıdaki alıntıları da okuyup küçük bir fikir edinebilirsiniz. 

Honoré de Balzac - Goriot Baba Kitap Alıntıları

"Kurumuş yürekler mi daha ürkütücüdür, boşalmış kafatasları mı? Kim karar verebilir?"

"Makyaj nasıl kadınların boyalarıysa mutluluk da şiirleridir."

"Dünya bir çirkef, yükseklerde kalmaya çalışalım biz."

"Sahte aşkın günahını gerçek aşk ödüyordu."

"Güzel ruhlar bu dünyada uzun süre kalamaz."
...........................................................................................................................

Ölmeden Önce Okunması Gereken 1001 Kitap Listesinden Seçtiklerim

Hermann Hesse - Boncuk Oyunu
Italo Calvino - Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu
Ivo Andric - Drina Köprüsü
Joseph Conrad - Karanlığın Yüreği
Mario Puzo - Baba
Patrick Süskind - Güvercin
Rainer Maria Rilke - Malte Laurids Brigge'nin Notları


18 Temmuz 2016 Pazartesi

Primo Levi - Boğulanlar, Kurtulanlar


Merhaba!

Primo Levi'nin "Bunlar da İnsan mı?" adlı kitabını okurken kahrolmuş, onun üzerine bir de Fethiye Çetin'in "Anneannem" kitabını okuyup kabuslar görmeye başlamıştım. Geçmişte kalan ama bir benzerleri günümüzde hala devam eden soykırımlar, işkenceler, katliamlar ve psikolojik savaşlar, beni derinden etkiliyor ve her gece kendimi, sevdiklerimi onların yerinde ya da onlarla görüyordum. 

Öyle ki "Bunlar da İnsan mı?" kitabının bir devamı sayılabilecek deneme kitabı "Boğulanlar, Kurtulanlar"ı son 40 sayfasında bıraktım. Dinlenip biraz daha iyi hissettikten sonra okuyacak, o sırada da başka kitaplara bakacaktım. Sonra o korkunç olaylar oldu. 15 Temmuz gecesi herkesin zihninde aynı kalacak ama yüreklerimizde bambaşka izler taşıyarak sonsuza kadar yaşayacak. Unutulmayacak. 

Belki saçma gelecek -zaten öyle ama- özellikle de bireysel olarak böyle bir zamanıma denk geldiği için, sanki onu çağırmışcasına vicdan azabı çektim o gece. Üzerinden bir gün geçti. Artık daha sakin -sakin değil daha sakin- olduğum Pazar günü de "Boğulanlar, Kurtulanlar"ı elime alıp ne pahasına olursa olsun bitirdim. Bir hesaplaşma ve kötü günleri bitirme seansıydı sanki. 

Böylece anladım ki okuduklarımız, hayatlarımızla eş. Kabuslarımız, korkularımız uzak değil. Levi'nin de düşündüğü üzere bir 3. Dünya Savaşı biz zavallı Avrupalılar için hiç de uzak değil. Her yanımız sarılı, bekliyoruz.

Kitabı anlatacak, yorumlayacak çok halim yok. Ancak 2. Dünya Savaşı, Alman ve Nazi ideolojisi hakkında, Hitler'in kurduğu o vahşi ortamda yaşamış bir Yahudi'nin yorumlarını merak ediyorsanız bu deneme kitabını okuyun derim. Primo Levi, bu konuda bana kalırsa çok iyi bir kaynak.

Hepimize sevgi ve huzur dolu günler diliyorum. 

Lütfen kendinize çok dikkat edin.

Nefret etmeyin, vahşileşmeyin.

Primo Levi - Boğulanlar, Kurtulanlar Kitap Alıntıları

"Her insanda ölçüsünü kendisinin de bilmediği bir güç kaynağı vardır. Bu güç kaynağı; kuvvetli, zayıf ya da hiç derecesinde olabilir ve ancak aşırı zor koşullar kişiye onu değerlendirme olanağı verir."

"Acının çocuğu zevk değil, acının çocuğu acı." 



15 Temmuz 2016 Cuma

Fethiye Çetin - Anneannem


Merhaba!

Bugün size, sahafta tesadüfen karşılaştığım, sevgilimin tavsiyesiyle aynı gün okumaya başlayıp elimde başka bir kitap olmasına rağmen ertesi gün bitirdiğim, çok etkilendiğim bir kitaptan bahsedeceğim.

Fethiye Çetin aslında çok da yabancı bir isim değil bizler için. Kendisi Hrant Dink'in avukatı. Dink ile yolları ise anneannesi sayesinde kesişiyor.

Çetin'in anneannesi Heranuş, Ermeni bir aileden gelen bir çocukken kentlerin boşaltılması ve o malum yürüyüşün yapıldığı yıllarda bir Türk aile tarafından evlatlık olarak alınıyor. Ailesine hasret kalan zavallı Heranuş'un dili de dini de değişiyor. Yeni yaşamını da seviyor, alışıyor ama bir türlü geçmişini unutamıyor, ailesine olan hasreti bir türlü dinmiyor. 

Kitap, Fethiye Çetin'in anneannesinin hikayesini ve bu hikayeyi duyduktan sonra ailesini bulmak için yaptıklarını anlatıyor. Geçmişi ve bugünü anlatan anıları, pek çok yerde ağlayarak okudum. Okudukça içimi daha da acıttı yaşananlar. 

İnsanların dilleri, dinleri, ırkları, görünüşleri için yok yere mahvedilmesini bir türlü anlamıyorum. Özellikle de böyle çıplak ve şeffaf kitapları okudukça.

Hiçbir kötülüğün üstünün kapanmamasını, Heranuşlar'ın ve onun gibilerinin öykülerinin de herkes tarafından bilinmesini, bu vicdansızlıklardan ders alınmasını tüm kalbimle diliyorum.

...........................................................................................................................

Bu arada yeni yıldan bu yana okuduğum kitaplar 52'yi bulmuş. 

Siz Goodreads aracılığıyla kendinize bir hedef koydunuz mu?





13 Temmuz 2016 Çarşamba

Haziran Ayında Okuduğum Kitaplar



Merhabalar!

Eskiye küçük bir geri dönüş yapıp geçen ay okuduğum kitapları sizlerle toplu halde paylaşmak istedim. Ancak pek çok kitabı e-kitap olarak okuduğum için kendi çektiğim kitap fotoğraflarım olmayacak bu sefer.

Ancak geçen ay büyük bir istikrar gösterip okuduğum her kitap için bir içerik yazdığım için her bir içerik için neler düşünmüşüm, kitapta hangi cümleleri işaretlemişim görebileceksiniz. (Bir-iki tanesi hariç) Bunun için kitabın ismine ya da görseline tıklamanız yeterli!

Not: Anılar dışında okuduğum tüm kitaplar Ölmeden Önce Okunması Gereken Kitap listesinde yer alıyor. 

Haziran Ayında Okuduğum Kitaplar

1. Anılar - Doris Lessing


2. Roger Ackroyd Cinayeti - Agatha Christie


















12 Temmuz 2016 Salı

Primo Levi - Bunlar da mı İnsan?


Merhabalar!

2. Dünya Savaşı yıllarında, Nazi kamplarında yaşamış ve oradan kurtulduktan sonra yaşadıklarını insanlarla paylaşıp kendini gerçekleri ortaya dökmeye adamış Primo Levi'nin Bunlar da mı İnsan kitabı ile karşınızdayım.

Bunlar da mı İnsan'da Primo Levi, kendi ağzından, birebir yaşadıklarını anlatıyor. Bulunduğu Nazi kampındaki insan dışı muameleler kimi zaman insanın kanını donduracak cinsten. İnsanların yakıldığı fırınlar, toplu imhaların yapıldığı gaz odaları, ölüm yürüyüşleri, çalışamayacak duruma gelen insanların öylece gözden çıkarılmaları ve tabii insanlık dışı çalışma koşulları...  Bir hikayeden, kurgudan çok gerçekleri anlatması bana göre samimiyeti ve etkiyi ikiye katlamış. Üstelik Levi, yaşadıklarına rağmen tarafsız bir dil kullanmayı da başarmış. Öyle ki işkencelerden vahşileşen Yahudi dostlarını ve insanların da nasıl bambaşka kişiliklere büründüklerini, insanoğlunun zor durumlarda nasıl da vahşileşebileceğini tüm çıplaklığıyla anlatmış.

Siz ne düşünürsünüz bilmem ama ben bu kitabı çok beğendim. İnsanlık tarihinin en vahşi ve korkunç suçlarının işlendiği bu döneme karşı nedenini bilmediğim bir ilgim var. Belki de ondan.

 Sanırım bunca vahşetin nasıl yapılabileceğini algılamak için bu konuyu daha çok okumak ve izlemek istiyorum. Hoş, sonuç hiçbir zaman olmayacak ve bunun mantıklı bir açıklaması olması da imkansız. Sadece "Neden?" diye sormaya devam edeceğiz. Ama iyi haber; yazarın şu an elimde bulunan Boğulanlar ve Kurtulanlar adlı deneme kitabında bu nedenler, sonuçlar, ikiyüzlülükler çok iyi bir şekilde ele alınıyor. En azından biraz daha bilinçlenmek isteyenler onu da okuyabilir.

Hatta birazcık beklerseniz birkaç güne onun da kısa özetini (bu özet de olmuyor aslında ama) sizlerle paylaşacağım.

Takipte kalın!

Primo Levi - Bunlar da mı İnsan? Kitap Alıntıları

"Tam bir mutluluğu gerçekleştirmenin imkan dışı olduğunu er geç herkes öğrenir."

"Umutsuz anlarda bile insanın kendine sığınacak bir köşe, çevresine ince de olsa bir savunma duvarı örmek yeteneği şaşılacak kadar büyük."

"Yaşamanın anlamı için duyulan inanç, insanın etindeki tüm sinirlere kök salmıştır, insan doğanın bir parçasıdır."

"Anlamsız insan yaşantısı yoktur ve her yaşantı incelenmeye değer."

"Tarihte olsun, bugünkü yaşamda olsun, vahşi bir yasa var tanınması gereken: "Varlıklıya verilir, yoksuldan alınır."

"İnsanoğlunu mahvetmek onu yaratmak kadar güç."





7 Temmuz 2016 Perşembe

E-Kitap Maceram


Merhabalar!

Bu içerikte, bana uzun zamandır sorduğunuz ve benim de yeni yeni müptelası olduğum bir konudan bahsedeceğim: E-kitaplar. E-kitap nedir, ne zamandır e-kitap okuyorum, neden e-kitap okuyorum, hangi programları kullanıyorum hepsini açık bir şekilde anlatmaya çalışacağım. O halde başlayalım!

E-Kitap Nedir?


E-kitap (veya elektronik kitap), geleneksel basılı kitaptan farklı olarak, elektronik ortamda kullanılmak üzere hazırlanmış olan kitaplara verilen addır.*

E-Kitaplar; PDF, e-pub, text, HTML gibi pek çok farklı formatta olabilir. Klasik formatların yanı sıra azw (Kindle markalı cihazlar için) ve ibook (Apple marka cihazlar için) gibi okuyuculara özel hazırlanmış formatlarda da hazırlanabilirler.

*Wikipedia

Ne Zamandır E-Kitap Okuyorum?

-Başak'ın E-Kitap ile Macerası-


Çok değil, bundan birkaç ay önce, e-kitap benim için sadece zorunlu olduğumda başvurduğum ve çok da tercih etmediğim bir teknolojiydi. Çok kalın, yolda taşımanın güç olduğu kitaplarımı yanıma alamadığım için yolda e-kitap okuyordum. Bir de kimi zaman baskısı olmayan ya da çok pahalı olduğu için o an kıyıp alamadığım kitapları bu şekilde okuma fırsatı buluyordum.

Zamanla yolda okuya okuya e-kitap'a alıştım. Hatta normalden daha hızlı okuduğumu ve kitapları daha hızlı bitirdiğimi fark ettim. "Normal kitabın yerini tutar mı?" , "Mecbur kalmadıkça okumam." gibi beylik laflarım hoop havada kaldı. E-kitap ile olan maceram, en son Ölmeden Önce Binbir Kitap Listesi'ni okumaya karar vermemle en hareketli dönemini yaşadı.

Neredeyse aradığım her kitabın elimin altında olması, istediğim zaman, istediğim yerde o kitabı okuyabilmem inanılmaz büyük bir lüks.

Ama sanmayın ki normal kitap okumaktan ya da kitap satın almaktan vazgeçtim. E-kitap olarak okuduğum ama elimde olmayan kitapların bir listesini tutuyorum. Denk geldikçe bu kitapları da satın almaya devam ediyorum. Okuduğum her kitabın inatla kütüphanemde olmasına özen gösteriyorum. Ne olursa olsun kitap kokusundan, sayfalara dokunma hissinden vazgeçemiyorum. Zaten, okuyucuda altını çizdiğim bölümleri de kitabı aldıktan sonra post-itlerle yeniden işaretliyorum. (Çok akıllı işi olduğu söylenemez tabii.)

Özetle;

*Hemen başlamak istediğim bir kitabı okumayı ertelememek,

*Yolda daha rahat okumak,

*Pahalı ya da baskısı bulunmayan kitaplara ulaşma fırsatını yakalamak,

*Kimi zaman daha hızlı okumak ve notlar almak için e-kitap okuyorum. 

En Kullanışlı E-Kitap Okuyucu Seçenekleri


E-kitap okumak için telefon, tablet ya da bilgisayarınıza bir e-kitap okuyucu program indirmeniz şart. PDF dosyaları bir şekilde okunsa da epublar için bu programları kullanmaya mecburuz. 

Ben mobil cihazlarımda, sevgilimin bana en başından beri tavsiye ettiği Moon+ Reader adlı programı kullanıyorum. Ama Reedy de tasarımıyla hoşuma giden uygulamalar arasında. Eğer bilgisayarda e-kitap okumak istiyorsanız, Calibre adlı uygulama ihtiyacınızı fazlasıyla karşılayacaktır. Kullandığınız uygulama, mümkün olduğunca yalın ve işlevsel olsun yeter. Bunların dışında daha pek çok program var elbette ama onları çok detaylı kullanmadığım ve bu iki programdan da çok memnun olduğum için başka öneride bulunmamam en doğrusu. 

Cep telefonu, tablet ve bilgisayarların yanı sıra pek çok markanın sadece e-kitap okumak için tasarlanmış cihazlarını da tercih edebilirsiniz elbette. Ama elinizde böyle kullanışlı programlar varken bir cihaza sadece kitap okumak için o kadar para vermek çok mantıklı gelmiyor bana. Bunun yerine tablet alıp farklı ihtiyaçlarınızı da karşılayacak bir cihaza sahip olabilirsiniz. (Bu tabii ki benim fikrim.)

E-Kitap İndirme ve E-Kitap Arşivi 


Eskiden e-kitaplara ulaşmak sanırım daha zordu. Ama artık öyle çok kanal ve yol var ki kitapevlerinde ya da sahaflarda bulamadığınız kitaplara dahi kolaylıkla ulaşabiliyorsunuz. 

E-kitaplarınızı dilerseniz satın alabilir, dilerseniz de Facebook sayfaları ve gruplar aracılığıyla yüzlerce kitaptan oluşan arşivlerden faydalanabilirsiniz. Bunun için yapmanız gereken tek şey Facebook arama bölümüne "e-kitap" yazmak ve çıkan sayfaları incelemek. Dilerseniz aradığınız kitabı sorup daha kolay bir şekilde de indirebilirsiniz.

Biz bu şekilde çok geniş bir arşive sahip olduk. 

Son olarak:

Elbette ki kitabın yerini hiçbir şey tutamaz. Ancak bazı anlarda daha çok okumak için yapmayacağım şey yok. :)





Uyuyan Adam - Georges Perec


Merhaba!

Ölmeden Önce Okunması Gereken 1001 Kitap listesi, hiç adını duymadığım kitaplar ve yazarların yanı sıra uzun zamandır okumak istediğim kitaplarla ve yazarlarla da buluşmamı sağladı. Georges Perec'in adını ilk kez "e" harfini hiç kullanmadığı Kayboluş kitabı sayesinde duymuştum. Ayrıntı Yayınevi'nin Cağaloğlu'ndaki şubesinde küçük bir sohbette bu kitabı öğrenmiş ve yazardan çok çevirmenine hayret etmiştim. Öyle ya, yazarın bu düşüncesini başka bir dile uygulamak iki katı zor olmalı.

Tüm bunlara rağmen Kayboluş'u halen okumadım. Perec serüvenime Uyuyan Adam ile başlamak varmış. Ama ben hiç şikayetçi değilim. Kitap, tam da benim sevdiğim türden, anlatı şeklinde gelişen, olaylardan çok durumları anlatan bir roman. 

Uyuyan Adam ismini alması ise karakterin tüm yaşadıklarını adeta bir "uyanık gezen, bakan kör"* edasıyla anlatması. Anlayacağınız kitabın isminde küçük bir ironi var. Tabii bu durumu "mecaz" olarak adlandıranlar da olabilir. Kararı okuduktan sonra verirsiniz. :)

Uyuyan Adam'ın en sevdiğim yanı hayata dair türlü çıkarımları olan bir kitap olmasıydı. Bir romanda ziyade küçük bir felsefe, aforizmalar kitabıydı adeta. Bu da okurken iyice yoğunlaşmanızı gerektiriyor. Ben aşağıda diğer içeriklerden biraz farklı olarak sadece çok sevdiğim iki alıntıyı paylaşacağım bu sefer. 

*Bu ifadeleri kitabın sonunda bulunan "Yayıncının Notu" bölümünden aşırdım. Öyle güzel bir tanımdı ki daha iyisini bulamazdım. 


Uyuyan Adam - Georges Perec Kitap Alıntıları

"Köpeklerin tanrısı, kedilerin tanrısı, yoksulların tanrısı olabilirsin. Elinde bir tasma, biraz ciğer, biraz servet olması bunun için yeterlidir, ama asla bir ağacın efendisi olamayacaksın. Kendin de bir ağaç olmayı istemekten başka bir şey yapamayacaksın."

"Keşke hayvanlar aleminden çıkıp aşılan o birkaç gülünç adımın bedeli; sözcüklerin, büyük tasarıların, büyük atılımların o dinme bilmeyen hazımsızlığı olmasaydı! Karşı karşıya getirilebilen parmaklara, iki ayak üstünde duruşa, omuzlar üzerinde başın yarım dönüşüne fazla ağır bir bedel bu."


2 Temmuz 2016 Cumartesi

Kuzguncuk'ta Bir Gün


Merhaba!

Bir-iki hafta önce, herkesin hayranlıkla bahsettiği, gezi ve mekan bloglarının pek sevilen semti Kuzguncuk'a gittik. Küçük, sevimli, şehir hayatından çok uzaktaymış hissi veren bu sevimli semti sevmesine sevdik ancak öyle büyük beklentilerle gitmişiz ki azıcık hayal kırıklığına da uğradık.

Bizim Evimiz Olsana




Semtin en güzel yanı, zaten herkesin çok sevdiği evleriydi bence. Çok katlı müstakil evler ya da apartmanlar; renkleri, mimarileri, pencere önü çiçekleriyle öyle güzeller ki! Her köşe başında; "Burası keşke bizim evimiz olsa." ,"Bizim de böyle bir evimiz olur mu ki?" deyip durdum. İçlerinde yaşayanlar evler hakkında ne düşünür bilmiyorum ama dışarıdan bakanlar için bir masaldan ya da hikayeden çıkmış gibi duruyor bu sevimli yapılar.


Her Köşede Bir Miskin Kedi

Semtin her köşesinde tombul ve miskin bir kediye rastlamak mümkün. Renkli duvar diplerinde, merdiven kenarlarında, dükkan önlerinde uyuyan sevimli kedilerin hepsini fotoğraflamak mümkün olmasa da en azından ikisiyle tanışmanıza vesile olacağım. :)



Bu sevimli köpekciği de unutmayayım. :)


Kuzguncuk Mekanları: Kafe La Mekan Menüsüyle Sınıfta Kaldı!




Kuzguncuk hakkında küçük bir araştırma yaparken mekanlar arasında bolca övgü alan Kafe La Mekan'ı gözüme kestirdim. Zaten öyle küçük bir yer ki bloglarda ya da Zomato'da karşınıza çıkan tüm mekanlar, yürürken peş peşe karşınıza çıkıyor. Bu mekan da tam göbekte, Metet'in karşısında, köşede kalıyor.


Dekorasyonuna ve sıcaklığına tam not vermemek elde değil. Ama menüsü sıradan bir kafe olmaktan ileri gidememiş. Oysa böyle güzel bir yerde daha yaratıcı tatlılar ve yiyecekler olabilirdi. Yine de limonatası ve şerbetleri pek lezzetli. Giderseniz bir tadına bakın derim.




Bunun yanı sıra Kuzguncuk Balıkçısı, hemen iskelede, denize nazır Çınaraltı Çay Bahçesi, Metet gibi mekanlar da semtin meşhur yerlerinden. Ben en çok çikolatacısını merak ediyordum ancak kapalı olduğu için gidemedim. 


Canım Meyve Ağaçları!


Kuzguncuk'un en sevdiğimiz yanlarından biri de yol üstünde karşımıza çıkan erik, elma, incir ve ceviz ağaçlarıydı. Özellikle bir noktada durup dalından erik yemenin keyfini çıkardık. Şansımıza elmalar hala azıcık ekşi ve küçüktü. :)




Kuzguncuk'a Nasıl Gidilir?

1. Metrobüs ile Boğaz Köprüsü'nde inip biraz yürüdükten sonra Üsküdar yönüne giden herhangi bir otobüse binebilirsiniz. Zaten bir-iki durak sonra iniyorsunuz. Dilerseniz yürüyebilirsiniz de.

2. Beşiktaş, Eminönü ve Kabataş'tan vapura, Kadıköy'den ise otobüsle Üsküdar'a geçip buradan yaklaşık 10 dakika yürüyerek Kuzguncuk'a ulaşabilirsiniz.

Kuzguncuk için söyleceklerim bunlar, boş bir gününüzde gidip güzel vakit geçireceğiniz, fotoğraf çekeceğiniz sevimli bir yer arıyorsanız mutlaka uğrayın derim. Ama bizim gibi çok büyük beklentilerde bulunmayın olur mu?

Not: Bir de baharda, havaların çok sıcak olmadığı bir zamanda, ferah ferah gezeceğim Kuzguncuk'u. Daha memnun ayrılacağıma eminim. Zira sıcaklayınca neşem kaçıyor.:)

Sevgiler!








Stanislaw Lem - Solaris


Merhaba!

Uzun bir aradan sonra bir bilim-kurgu romanı okumanın mutluluğunu yaşıyorum!

Eğer bir değeri ve niteliği varsa fantastik edebiyat ve bilim - kurgu kitapları okumak benim için çok keyifli bir hal alıyor. Ama 1544161 kez söylediğim gibi vampirli kitaplar okumayın çocuklar.

Öncelikle söylemem gerekir ki Stanislaw Lem ile Solaris sayesinde tanıştım. İlk kez kitabını okumamın yanı sıra, yazarın adını da ilk kez Ölmeden Önce Okunması Gereken 1001 Kitap listesinde gördüm. İşte bu yüzden güvenilir kitap listelerini çok seviyorum!

Kitaba Goodreads'te 5 üzerinde 3 verdim. Ancak bu ortalama bir not olsa da bana göre hiç de fena değil. Sevdiğim kitapların hepsine 4 ya da 5 vermiyorum zaten. Bunu anlatmanın sebebine gelirsek; bazı kitapları sevsem de bir şeyleri eksik buluyorum. 

Solaris, hikayesi çok özgün ve başarılı bir kitap. Romanda, araştırma yapmak için Solaris adlı gezegene yolculuk yapan bir bilim adamının gezegende yaşadıkları kendi ağzından anlatılıyor. Gizemi çözülememiş, bir "canlı" olarak görülen okyanusun gezegene ve orada yaşayanlara etkileri bu bilim adamının ağzından çoğu zaman ruhsal çözümlemeler ile harmanlanıyor. Aslında temelde, insanın zaafları, başka dünyalara olan merakı ve pek çok psikanalitik durum yer yer üstü kapalı yer yerse oldukça açık şekilde anlatılıyor. Yani her şey buraya kadar çok iyi.

20. yüzyıl bilim kurgu edebiyatının başyapıtları arasına girmiş bu yapıtta benim kafamı karıştıran tek şey, bilimsel terimlerim fazlalığıydı. Bu durumun kitabın akışını bana göre oldukça karmaşık hale getirmesi, kitabı sevdiğim halde yine de istediğim tadı yakalamamı sağladı. Belki çok saçma ve kişisel bir yorum ancak burada kendi incelememi yaptığım için oldukça rahatım. Zira bu kitap üzerine bir inceleme yazsaydım tabii ki bu durumu es geçer ve onun gerçekten insan zihninin ve ruhunun derinlerini anlatma çabasını takdir ederdim.

O halde daha fazla yorum yapmayayım da kitap alıntıları konuşsun.

Stanislaw Lem - Solaris Kitap Alıntıları

"Bazı olaylar, gerçekten yaşanmış bazı olaylar korkunçtur tabii, ama daha da korkuncu hiç yaşanmamış, asla yaşanmamış olanlardır."

"Yalnızca İnsan'ı arıyoruz biz, başka dünyalara gereksinimimiz yok. Ayna gerek bize."

"Tek bir dünya, kendi dünyamız, yetiyor bize. Ama olduğu gibi de kabul edemiyoruz onu. Kendi dünyamızın ülküsel bir imgesi peşine koşup duruyoruz hep."

"Acılarımızın kaynağı kendimiziz."

"Güzelse eğer, anıların güzel olduğu için."

"Ölüp de gömülememek hiç mi hiç olağan dışı değil günümüzde."